30 Eylül 2009 Çarşamba

Sırası Geldiğinde...



Sırası geldiğinde...


Git, diyeceksin...

Hiç plan yapmadan, hiç aldırmadan sarsıntılara ve coşkulara, o sıraya manalar, mantıklar yüklemeyeceksin, sadece git diyeceksin, diyebileceksin...

Sırası geldiğinde, sarıl diyeceksin sonuna kadar, bırakmayacaksın elindekini, onla bir olduğunu hissettiğinde, tüm yerine oturması düşünülen taşların oldukları konum önemsiz kalacak, ve sen içinden haykıracaksın sarıl diye.. sarıl sımsıkı sarıl...

Ve yine sırası geldiğinde, bırakacaksın kendini ruhuna ve içsel dünyana, o içinden gelen çağrıyı yüksek sesle ve sonuna kadar haykırarak gel, diyebileceksin, ne olacağı ne hale düşeceğin belli olmadan. 
Gel, gel...

Sırası geldiğinde sen, sen olduğunu hatırlayacaksın ve senin sıran olduğunu hissedeceksin.
Ve işte o an bu an deyip yola düşeceksin, derviş gibi...

Türkiye'ye dönerken sordular "Dönüyorsun ne hissediyorsun?"
"Ben dönüş yolunda değilim, ben tek yönlü bir yoldayım." dedim hiç düşünmeden...
Bu şöyle bir şey, ben dönünce Türkiye artık Türkiye degıl, ya da Brezilya 2. gedişimde ilk Brezilya olmayacak, onlar da, yaşam da ve sen de ve ben de her an değişiyoruz.

Coşkunu yaşamamdıysan o anda, ikinci döngüde coşku ile karşılaşıyorsun.
Eğer seni ağlatan şey senin engellemenle ertelenmişse, ikincisinde ağlatıyor seni.
Eğer sevgiyi unuttuysan, ikincisinde buluyor seni...
Sakladıkların gün yüzüne çıkıyor, ikincisinde

Amasya'ya yaptığımız geziyi düşündüm dönerken, kahvehaneye girdiğimizde kimseyle konuşamamıştık. Utancımızdan arabada uyumak için park edecek yeri, şehrin bir ucu olarak seçmiştik.
Oysa şimdi, hiç bir şeyden çekinmemiştim, korktuğum çekindiğim anlar yoktu.

Kafana taktıklarımın komik olduğunu gördüm.
O kadar da değersizlermiş ki geçip gittiler, benimle yitip gitmektense...

Yolun  yaşamda kısalığını gördüm, tüm anlar çok kısa ve çok değerli, senle oluyorlar hep ve sadece sen bunun farkındaysan o andasın.
Yoksa geçip giden bir boş zaman.

Arzuyu gördüm, hayalime ve yoluma olan arzuyu ve bağlılığı beni ben yapan adımların yolunu gördüm.
Hepsini bende gördüm.

Bir çok meleğim oldu benim yolda, Rio da basamaklarda benimle konuşan çocuk, Brasilia'da beni şehir dışına taşıyan kişi, bir boş bankta yanımda oturan ve içindekini söyleyebilmeyi gösteren Solon (güneşin sesi), yolda gözleriyle yolumu işaret eden tanımadıklarım, yazılarımı kağıda döktüren o, şimdi tam sırası deyip de uykudan uyandıran Sao Paolo meleğim, uzak mesafelerden adımıma adım katan eller, sevgi ile açılmayı gördüğüm Cintia, bir an için gelip karşıma dikilen dreamerlar, yüzüme yüz olan dreamerlar, yirmi dakikada gözleriyle içimden geçip giden Panalepo...

Hepsi benim için ordaydı ve ben onları görmek istediğim için çıkmıştım yola.
Şimdi biliyorum ki her tarafımda melekler var ve bu melekler benim için benle beraber ve benden de çok benimleler.
Tek söyledikleri, şimdi sırası geldi demek...

Evet şimdi sırası geldi.
Yeni adımların yeni heyecanların ve yeni günün sırası geldi.

Bugün bu sayfadan ayrılıyorum, ama bugün aynı zamanda yeni bir bütünleşme, kendimle ve senle.
Ben seni bende, sen de beni bende gördün.

Şimdi birlikte yükselme zamanı.

Sırası geldi..

30.09.2009
23.58
Istanbul.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Yol Zamanı


Yol zamani.

Ne olup bittigini karsilastirma ile anlayabilirsin, ama o cok da dogru bir yol degil, baska bir yetenegini ve acikligini koy bunun icin. Ictenlik olabilir mi bu? Teoride evet pratikte de bakmak gerekli.

1 aydir turkce konusmuyorum, bir rahatsizlik duymadim, zeytinyagli da yemedim hic, mangalda yapmadim, yoldaki insanlarin bakislarina da maruz degilim. Peki ne bok oldu o vakit.

Soyle soylıyeyım, gezinin buyulu bir gucu var, senin tum olusturdugun dengeleri, alanlari, davranislari yada ustune giydigin kilifi tanimiyor. Seni oldugun halinle ortaya koyuyor. Seni seninle bulmani sagliyor. Zorluyor... Sen kimsin dercesine sarsiyor, sercan in cizdigini degil oldugu halini gosteriyor.
Dervisler cok gezerlermis, yola dustuklerinde de ellerinde bir kaplari birde yurekleri varmis.
Belki onlarin yolculukta kesfettiklerini bizler de bir zamani geldiginde yapabiliriz. Ben de yapabilirim, bakalim bu yolda ne kadar basarabilmisim.

Bir gun yanlis otobuse bindigimde ani bir korku ve cekingenlik yasamistim, o an gereksiz dedim, kotu degil iyi nokta bulacak seni... Iste o bir andan sonra hic cekinmedim yaptiklarimda...
Gezinin getirdigi sihir.

Adriana ile onla karsilastigimizda konusurken sona sakliyabilecegim bildirimleri ve fikirleri acikca soyledim, iyiydi bu, o da geziyle geldi

Denize yanliz basima giderken gercekten birini aramadim, ama olsa iyi olurdu dedim, ne olcak benim bu esli hareket merakim. Kimseye ozlem duymadim bu konuda ama olsa nasil olur diye aklimdan gecirdim...

Bir kere gece uyanip yemek yemedim, bilen bilir deliyimdir bu konuda.

Bir gun birisi sinirlarimi zorladiginda kabul edip ilerledim, cok agir dokunsa da pesini birakmadim, sonar da bazen sinirlandirdigim halimi gordum hayatimda..
Bu kesif icin olmazsa olmaz yolculuk durmayin yerinizde, gezinin...

Bagimliliklarima karsi durmadim, onlari serbest biraktim, onlar da beni. Cunku rahatlik alanimizdan cikmanin en onemli ani, bagimliliklarimiz ve onlarin yerini almasina izin vermemiz gereken yenilikler.
Bu konuda cok adim attim,oyleki ilk anin sercan'i degil de o anin sercan'i vardi artik. Bagimsiz ve daha da sinirsiz ucabilen...

Istemediklerimi soyledim, istediklerimde sonuna kadar gittim. Dert edecek kadar zaman vermedim sorunlara, en sevdigi cicegin tum cicekleri perdeden koptugu anda bile, olsun deyip gulen sevgi dolu birini gordukten sonra cok zordu artik benim icin tasalari tasimak..

Dun gece bir ruya gordum, bir ozel yeni yapilmis yeri ziyarete gidiyoruz annemle bizi kabul ediyorlar. Sonra birden bizi yeraltindaki yere davet ediyorlar, ben inelim diyorum. 35 kat asagiya iniyoruz.
Indigimiz zemin camur, bir de gol var, gunes var ama cok guclu degil. Birde fok geliyor onu seviyorum. Sonra oraya basklari da geliyor kimisi olmus(dead) karakterler, kimi de tanimadiklarim. Bir farenin uzerine basiyorum, aman tanrim gibisinden bir durum. Dunyanin merkezine giden bir yolculukta bir fare katili olarak uyaniyorum...

Belki de kisa bir ruhsal ozetti bana gorunen, belli olmayacak hic bir zaman.

Cok gezen mi sorusu geldi bilgelik icin, yolda ona cok baktim. Farkindalikla yol alan bunu her yerde yapabilir, bir istanbul gezisinde dahi…
Lakin bilinmedik bir yere yolculuk, ordaki degil sendeki bilinmedikleri gosteriyor.

Bir an bile dusunmeyin, cikin yola...
Yol zamani.

Sao Paolo-Madrid ucagi.
27-28/09/2009





Zorlayıcı

Sabahin Koru...

 

Bir saat olmadan uyandim, sanki dimdik ayaktayim. Bir hisimla duraga gittim otobus beklemeye koyuldum, koyulma tam bir koyulmaya donustu, bir saati biraz daha gecince dedim ki ben her yere gec kaldim.

Netice boyleydi yol cizilmisti vê ben gidemedim gitmeyi planladigim yere, aslinda cok da istemiyordum, zira biraz yalniz kalabilirim dedigim bir gundu benim icin.

 

Eve geldim, bir kahvalti ardindan 2 saat uyumusum sonra kendimi buranin en guzel parkinda buldum. Biraz da firsat bu diyerek bu geziyi vê yollarini dusundum, hissettim vê kendimi dinledim.

 

Ayrilmak her donem hic sorun olmadi bende, bulusmaya inanc cok kuvvetli oldugundan bunu dert edinmiyorum. Beni hep heyecanlandiran, meraklandiran icimi kipirdatan bir sonraki adim olmustur.

Burdan sonra yapacaklarim, gorecegim insanlar, paylasilacaklar vê yeni akisin getirdikleri beni yerimde tutmaz.

 

Yoldaki hayallerimin tetiklendigi, kendi yapacagim seylerin sinirsizligimi gordugum bir yolculuktu bu...

 

Beni bana getiren..

 

Zorlayici.

3 yıl sonra...

3 yil sonra...

 

Insan degisiyor hakkaten ama Marina icin degisim sadece icsel olmus, gorsel olarak hic degismemisti.

 

Sabah Sao Paolo'ya 15 saatlik bir otobus yollculugunun ardindan vardim. Once Maria’ya gidip cantami birakmam gerekiyordu. Zira canta 35 kiloya dayanmisti. Dusunun az geriye gitsem devrilecek gibiydi. Indigim yerden eve gelisimi cok net bilmiyorum ama, dedimki buluruz nasil olsa hakkaten de oyle oldu, geriye baka baka yolu buldum. Bır metro ile gectim ve gayet kolaydi.

Evde Mai (maria’nin annesi) beni karşıladi. Bir banyo yaptim 3-5 nota baktim bilgisayarada ve disari ciktim. Lakin Marina’ya gidecegim icin herkes endislenmis olacak ki, buna klasik Brezilyali sendromu diyorum, butun gidis yollari icin herkes seferber oldu. 10 telefon edildi, e haliyle benim artik evi bulmamam biraz salaklik olcakti.

 

Ben Sao Paolo’nun ana meydanina indim aklimdan 2 sey geciyordu ilki eve kokonut meyvesi almak, ikincisi bitmek tukenmek bilmeyen magnet isteklerini yerine getirmek. Herhalde gezim turistik olmadigi icin hic magnet satan bir yere rastlamadim. Bu kadar zor olacagini tahmin etmemistim, sonucta fahis fiyata herlade havaalanindan alicam dedim. Iki japonun yaklasik 70 yaslarinda calistirdigi bir hedieyelik esya dukkaninda 2-3 sey buldum ama kadinlar biraz japon oduklarindan anlasmamiz uzun surdu. Magnet bulana kadar neler cikarttilar karsima bilemessiniz, bir ara bebek cikardilar oyuncak. Tomi arigatto dedim gulduler, eski bir deyim ise yariyormus. Birde eccissa, juvissyhai kelimeleri var, ki bunlari Erinc bilir… Onlari kullanmadik 70 inden sonar zaten kullanilmaz heralde.

 

Ordan ciktim yolda bir adamla tanıstım tezgahtar, burda yolda tezgah acmak cok rahat, zabita yok burda sadece polis var ve poliste bolivyali ve lublanli bir cok kisiye goz yumuyor. Yaptiklari da guzel seyler. Konustugum lublanli bana tezgahin uzerinde olan bayragini gosterdi, ben turkum dedim, ne yapacagini sasirdi. Burda tum lublanli, arap, irakli, turk, herkese TURCO deniyormus, ben Istanbul deyince adam havaya uctu. Tezgahi birkakacak gibi oldu, lan dedim numarami yapiyor niye abartti bu kadar, ama iste vatan meselesi heralde. Bana hediye olsun bunu al hediye olsun bunu al darken eglenceli bir konusma gecti sokak ortasinda, pardon sokak denmez dev bir ana cadde, Bagdat caddesinin 10 kat sasalisi.

 

Ordan ciktim, otobus duragina indim, tipleri duzgun 2-3 gence otobusu sordum ilgilendiler. Dediler burda ingilizce bilen az bizi buldun sanslisin, yok dedim duraga bir goz kestirdim, sizi en otobus bilir buldum ondan konustum gulduk birlikte, ardindan da benim arac geldi.

Biraz kalabalik tabii hatta 130 kilo biri vardi. Otobuse binisi ve inisi ozel izinle…

 

Velhasil portekizce konusan biletci ile anlasarak ben duragimda indim. Hemen Marina’nin evinin orasiymis. 5 dakika sonra evlerindeydim. Kardesi 9uncu kattan dusecekti beni gorunce, yahu sakin olun Turco…

Iceri girdigimde Marina henuz isten donmemisti. Biraz konustuk erkek kardesi auroveda ve yoga hocasi gayet sprituel ve rahat biri ayen de Marina ya benziyor. Annesinin gozlerinden isik cikiyordu. O da etkilli zamanin spiritual kisilerindenmis. Gozlerinden isik cikiyor zaten kadinin.

Biraz sonra annesi torunlari almaya gitti, kardesi de odaya gitti, bana da istersen televizyon izle dediler. Yok artik…

Neyse 30 dakaika kadar yazilarimla ilgilendim, ardindan annesi torunlarla dondu. E tabi cocuklarla olunca karisti ortalik ben bayagi dagittim onlarla.

 

1 saat sonra Marina geldiginde biz alt alta ustu uste salonda didisiyorduk cocuklarla.

 

Biraz evde kaldik ardindan haydi disari diyerek koyulduk yola, Marina hakkaten degismemısti. 3 sene once Italya’da karsilasip 2 haftayi manyaklar gibi beraber gecirmistik. O gunlerden konustuk yeni olaylari konustuk. Sonra arkadasinin restaurantina gittik. Oldukca guzel bir yerdi. Kadin gazetecilikten sikilip restaurant acmis, baya da unlu bir yer olmus sonrasinda. Biz bizeyi birazda abartarak orda yeni anlari yeni dostlari her bir konuyu konusarak ilerledik. Zekasina hayranim bu kizin 3 sene onceki konusmalarla simdikileri birlestirip bir yere variyor ve cidden yasiyor hayati. Saclarinda bir tek beyaz yok, doktora gitmis bir gun goz altimda cizik olustu sasirdim demis, doktor hic sasirma bu kadar gulersen sonunun bu olacagi kesin zaten demis, birakta o cizik te olsun o kadar.

Annesi ve babasi da geldi sonra restauranta, annesine ozel bir hediye verdim kadin bayildi, birde Marina dan daha genc duruyorsun dedim, ayaklari yerden kesildi, hakkaten de oyle ama kadinlara iltifat her yerde olumlu etki yaratiyor. Esi de super biri muhendismis, biraz konustuk ona da bir yuzbasi rutbesi rozeti verdim, dedim Turkiye de her kapiyi acar, eger onla gelirse ulkeye ne olur bilemem tabii…

 

Gece biter gibi oldu, Marina Roma’da sabahladigimiz gune de atfen eve mi gitcez sercan dedi, hayir dedim. Sehir merkezine surelim araci dedik. Gittik en civcivli mekana herkes bir dunya, gece sex shoplarin acik oldugu, orospularin kendini sattigi, her yerde her turden insanin opustugu bir Sao Paolo gecesine daldik.

Biz iki dreamer zaten sinirsiz konusuruz, iyice sinirsiz en derin konulara kadar girdik, bazen o bana bazen ben ona guldum, bazende sen de bu kadar mı sinirsizmisin beaa diye cikıstik birbirimizin limitlerini zorladik.

Iyi bir konusmaydi ki ilk defa Brezilya’da icki ictim, midemden dolayi icmiyordum ama bu gece farkli idi.

 

Ardindan bir gece klubune gittik, tabi oncesinde o bar bu bar derken turlamistik zaten baya. Burasi 3 katli bir yerde her yerde baska muzik caliyor insanlar iplemiyorlardi hic bir seyi, boylesine rahat barlar gormek guzel kasinti insanlar hic degiller. Gidin konusun dans edin opusun hersey serbest, atis serbest….

 

Saat 5 e dogru hadi dedik donus yoluna gecelim, arabayi zor bela bulduk ve yola ciktik, olmaz denen oldu ve aracin benzinı bitti yolda, ehhh turgay seren durumu, ebesinin a… ali sami olduk.

Ben zaten 5 kere benzin bitmesi olayi yasamisim artik olmaz diyordum, Brezilya’da oldu.

Marina gitti yakindaki bir yerden PetroBrasil merkezinden benzin getirdi, buranin en buyuk petrol firmasi logosu BP gibi ama ortak degillermis, yemez dedim, Ingilizler boyle bir kiyak konuyu kacirmazlar, vardir bir baglanti. Gecenlerde yerin 6.000 m mi 60.000 metremi hatirlayamadim, denizde cok zengin petrol bulmuslar. BP ıle bırlikte...

 

Eve vardigimizda saat 6.00 a.m. idi ben yatarken saatti 7.00 a.m. e kurdugumu hatirliyorum.

Sabah NGO toplantisina gidecegim diye…

Sonra ucmusum.

 

São Paolo

26.09.2009

Abagiânia

Abagiânia

 

5 sene evvel dizlerinde yasadigi bir problem yuzunden ameliyat olmak uzereyken bilindik bu sehre gitmeye karar verir Dario. Aslinda isi ve imkanlari el veriyor olsa da, operasyon sonrasi yasanacak 1 aylik yatak istirihati onu zorlamistir.

Boyle anlatiyordu Adriana babasi hakkinda, o sehre goturen hikayenin ardindaki neydi dedim bende…

 

Yine bilindik bir hikaye aslinda, 9 yasinda sprituel ozelliklerini ve metafizik guclerini kesfeden bir adamin hikayesi. Adi John... Burda John of God diyorlar.

 

Adriana bana anlatinca, yarin gidiyoruz dedim. O da sasirdi. Benim hislerime itimad eder, ama sormaktan alamadi kendini,

neden Sercan!

 

Ona ikimizin de orda olmasi anini hissettigimi, son gunlerde konustugumuz parcalarin birlesecegini umuyorum diye soyledim. Onun cuma cok onemli bir sinavi olmasina ragmen, biz yola cikma karari aldik.

Carsamba sabah 5'te Abagiania icin adimimizi disari attik…

 

Rachel, fransiz bir gezgin. 2 hafta once gelip, Adriana'da 10 gun kalmis, Abagiania'ya ozellikle gitmek icin Brasilia'ya gelmis.

Zaten sizde once bu sehre gelmelisiniz. Burdan 1,5 saat suren bir yolu var.

 

Oraya saat 7.30 olmadan varmaliydik. Ben ehliyetsiz oldugumdan sehirler arasi kullanmak istemedim, uyuyacak gibi olmaktan yol sabah baya zor gecti.

Neyse, zamaninda yetistik, ikimizde uyumadik...

 

Buraya girmek icin beyaz giyinmek gerekli, yollarda beyazlar icinde bir suru insan gorunce saskinligimi gizleyemedim.

Avustralya, orta asya, hatta japonya'dan bile gelen var. Bu kalabalik nasil olcak derken biz aracimizla merkezin kapisindan girdik.

Etraf meleklerle dolu, genc yada yasli farketmeden bembeyaz herkes. Siramizi almak icin bir dizi karisik islemleri tamamladik ardindan ana salona gectik. Burda yaklasik 500 kisi vardi, bir yandan insanlar da gelmeye devam ediyordu.

O esnada icerde ve bulundugumuz alanda nasil bir konsantrasyon oldugu soyliyeyim; sanki herkes tek beden gibiydi, ucuyorduk.

Ben dil bilmedigimden biraz yabanci kalsam da Adriana yardimci oldu.

O daha heyecanliydi, cunku cuma gunu onemli bir beden terapisi sinavi vardi, burdaki enerji gecisinin onu etkilemesinden cekiniyordu.

 

Abagiãnia'daki bu merkezde 5 asamali bir healing yapiliyor. John bu healingin basinda bulunan kisi, bunu yaparken entetiy denilen varliklarla baglantida, daha net hali, kendisi degil baska bir varliga araci oluyor.

Bunu yaparken degisik durumlar var, yuzyuze geldiginiz anda sizde yasanan fiziksel ve ruhsal sorunlari hissediyor. Bunun ardindan tedavisi icin size dogal ilac veriyor yada ruhsal veyahut fiziksel ameliyat yapiyor. Dariu'nun dizine saat 02.00 a.m. de ruhsal ameliyat yapacagini soylemis, Dariu, 2'ye 2 dakika kala bir uyanmis, sonra vucudumda isi hisseetim demis, yaklasik bir 5 dakika sonra gecmis, sabah kalktiginda dizi ile ilgili sorunu yokmus ve bu 5 sene once olmus. Hala da hic bir sorunu yok. Ben de olur mu canim dedim ama bakin neler oldu...

 

Siramiz icin 1,5 saat bekledik.

Iceriye dogru ilerledigimizde avuc iclerim ve kollarim yaniyordu. Adriana hemen onumdeydi, kuyruktaki kisiler sirayla John'un yanina geliyorlar 5-10 saniye durup ayriliyorlardi.

Ben Adriana ile aramda mesafe biraktim, sira bize yaklastikca Adriana titremeye basladi, John cok az konusuyor biriyle yuzyuze geldikten sonra kagida birseyler yazip veriyordu.

Adriana'dan onceki 3 kisi ile ilgilenirken John bir benim gozlerimin icine bakiyordu, bir de Adriana'nin. Sonunda yanyana geldiler, konusma 2 dakikayi bulmustu, herkes saskindi. John Adriana'yi odaya giren 1500 kisiden bir kacinin oturabilecegi bir yer gosterdi, sonrada bana dogru elini uzatti yanina 10 adim atarak yaklastim, uzaktan geldigimi soyledi, seninle konusmamiz lazim dedikten sonra kagida bir seyler yazdi ve yardimcilariyla konustu. Onlar beni bir baska yere aldilar. Tum seans odada oturanlar ile 1 saat sonra tamamlandi.

 

Biz Adriana ile bir araya gelip olanlari konustuk. Ondan oglenden sonra yapilan calismada ruhsal ameliyat operasyonunda yaninda olmasini istemis sonra da konusacagiz demis.

 

0glenden sonraya 2 saat vardi, biz hepbirlikte oranin kutsal corbasini ictik, ardindan da benim sasirtan recetemdeki ilaclari aldik. Oldukca uzun karmasik ve cok rastlanmayan turden notlarin alindigi bir recete imis benim ki. Simdi recete buyuk olunca, burda yasanan su seninle cok derin bir baglantiya gecilmis ve healing da iyi bir kademe acilmia demek oluyor.

                                                                                             

Oglen seansi, 4:40 da bitti. Adriana ile birlikte John'un odasinin kapisina gittik. 1 saat kadar sonra Adriana odaya girdi, yaklasik 40 dakika kaldi. Adriana cikarken goz goze geldik benimde iceri gelmemi istedi.

 

Bizimle ayri ayri konusmasi cok ozeldi. Bir healing seansini benzersiz gecirdigimize inandik.

Cikinca Rachel'e olanlari detaylica anlattik, arkadasimiz da olsa John ile bu kadar yakinlasmamiz onu kiskandirdi. O an birlikte soyle bir karar verdik. O odada konusulanlar bizde sakli kalacakti, anlasilan bu bizim icin daha iyiydi.

 

Kalmayi planlamis olmamiza ragmen sehirden ayrildik, donuste hava kararmisti, Adriana cok yorgun da dustugunden araci ben kullandim.

 

O gun yasadiklarimizi konustuk, sonra birlikte Abagiania parcasini soyleyerek, eve dogru ilerledik....

 

25.09.2009

Sao Paolo yolu.

01.29 a.m.

 

Fibonacci...

Fibonacci...

Bundan yillar once yasamis bir bilim adami, kesiflerinden birine fibonacci diyagrami adi verilmis. Aslinda buna kesif mi yoksa ispat mi denir ? Siz kendiniz okuyunca karar verirsiniz.

Gece evde Jale'nin getirdiklerine bakarken, bir deniz kabuklu salyangozun kesit kolyesi cok ilgimi cekti, kolyemi cikarttim ve bu benim yeni kolyem dedim. Ice dogru yonelen bir spiral...

Adriana'ya geldigimden beri yeni bir kupe cesidini soruyorum, bir turlu anlatamadim. Sonunda birinde gorduk, o mu ? Diye sordu, olur ya ararsin ararsin biri gelir, "haaaaa bu muydu ?" der, delirtir seni, iste ayni o durum. O dedigim piercingmis, dev bir kupe, evet onu istiyorum dedim. Yeri varmis, oraya goturdu, steril bir ortam ve ozel izinle aciliyormus bu tip yerler. Begendigim 2 tipi vardi, biri mavi topuzlar, digeri metal spiral tasarim. Ikisini de aldim.

Peace of God. Tanrinin baris evi teriminden geliyor. Her din icin ortak bir yer. Iceri girerken sortum uygun olmadi, hemen ordan ozel olarak herkese uygun hazirlanmis lacivert bir pantolon torbasindan cikartilip uzatildi.

Burasi bir piramid gibi. Disardan bembeyaz ama kenar sayisi secilmeyen bir piramid. Iceri girince kenarlarini secebilecegiz. Tam piramidin uclarinin bulustugu tepede bir kristal var. Daha once de bahsettigim gibi, kristaller buranin ozelligi bolgede CRISTALIARA diye bir sehir var. Ordan gelen dunyanin sayili buyuk kristallerinden biri, piramidin tam tepesinde duruyor ve 21 kg agirliginda. Bu tasin ozelligi enerjisi cok yuksek koruyucu ve canli bir tas. Tasi ayda bir akan suda yikiyorsun, biriktirdigi kotu enerjiyi bosaltiyor, bir de dolunayda bir gece birakip enerji yukluyorsun. Uzerinde tasiman cok onemli, boylelikle etkisini alirsin. Tasi kaybettin mi uzulme, zamani gelince senden ayriliyor.

Adim adim biz bu tapinagin icine giriyoruz. Bir kac kucuk aciklama ile ayakkabilarimizi da cikartiyoruz.

Su an yaziyi yazarken ilginc bir sey oldu, ayi gokyuzunden gordum. Sanki Turkiyede gibi. Ama konumu farkli yarim aya gelmek uzere ama basasagi duruyor. Cesme'de ayin karanlikta aydinlattigi yollar ve deniz aklima geldi. Benim sehrim Izmir...

Biz devam edelim, tapinagin icinde cok sade bir gorunum var, esasen burasi dunya ve baris icin yapilmis. Herkes kendi inancinda dua ediyor. Dini bir simge yok. Merkezinde bulunan isaret 4 temel ogeyi gosteriyor. Su, ates, hava ve yeryuzu... (toprakana)

En ilginci 7 sayisi uzerine yapilan acilim. Piramit 7 kenarli, monomentin 7 merdiveni var, tum taslar ve oturma gruplari 7 ve katlari ile yapilmis, son olarak piramidin zeminini kayan siyah ve beyaz icice gecmis spiraller.

Buraya gelince siyah olan sipiral yoldan yurumeye basliyorsun merkeze dogru.

Siyah yol icindeki kotu hisleri serbest biraktigin yol, sukunetle yolunu tamamlayinca merkeze variyorsun. Merkezde tam da kristalin altinda 4 elemente ve kendine konsantre olarak dua edebilirsin. Cok yuksek bir enerji hissediliyor, titredim resmen. Burasi 24 saat acik ve cok sakin bir muzik surekli seninle.

Merkezdeki meditatif yaklasimini tamamlayinca, bu sefer beyaz yoldan disa dogru yurumeye basliyorsun. Yolda sana guzellikler ve olumlu bir cok yaklasim isliyor. Yol ice dogru geliste de gidiste de yine 7 kat...

Fibonaccinin gercegi kesfine burda yine bir adim atip paragraflarii ve konuyu bir noktaya  tasimak isterim. Bilim adami gercek dunyada olan bu dengeli hesabi sadece goz onune tasimisti. Hepmizin herseyde dongusu bu aslinda, cevrenize biraz dikkat ettiginizde bu farkindaligi yakaliyorsunuz.

Dongusel yasamda bir noktadan bir daha gecis hic yok, her nokta ve her an yeni, lakin eskiye yakin anlari var...

Ve siz ne zamanki bu ivmeli degisim ve yasam dongusunu icinizde kabul edip icten disa yasamaya baslarsaniz o an yasamda hersey, sizin yolunuzu acmak icin gayrete basliyor.

Buraya gelirken baslayan isaretlerin doruga ciktigi bir andi bu tapinak. 2 yil once Hindistan'da herhangi bir temple da dua etmeyen ben, ne oldu da burda ucmustum...

Iste benim donusumum, eski bir spiralin yakin kolundayim ama degisimle, tekrarla degil.

Sizde bugun dongunuzde bir degisim yapin ve fibonacci gercegi ile yuzlesin...


24.09.2009

Brasilia-Sao Paolo yolu.

21:42

 

24 Eylül 2009 Perşembe

Brasilia'nin Neresindensin ?

Evet, gayet karisik bir sehir aslinda Brasilia.

1960 yilinda baskent olmus.Burada aslinda hic bir sey yokmus ve demislerki RIO cok karisik, ayrica ulkenin merkezinde bir noktayi baskent yapmak, hem nufusun dagilimina olumlu etki hem de RIO kalabaligina engel yaratir diye baslamislar ise.
Fena da olmamis, soyle bir hali var sadece tum cadde sokak ve yollar birbirine benziyor.

Koloni gibi olusturmuslar sehiri.
Iki cadde arasinda bloklar ve 4 blokta bir ya bir okul ya da hastane.
Her cadde her blok ayni sadece magazalar farkli.
Sokak adi yok hersey rakamla...

Mac herkes kolonisinde kalacak hic de transfer olmayacakmis. Ama istenilen olmamis. Zira kapitalist duzen secimlere gidince, o okul, bu hastane, o market derken sehir arabasiz gezilemeyen ve yolda yayalarin olmadigi bir kent olmus cikmis.

Gecen gun karsidan karsiya gecicem gecis yeri bulamadim, kopru altindan arabalarin gecitigi gibi gectim.
Baya tuhaf bir durum.

Kentin bir diger ozelligi; merkezinde yapay bir gol var, bu gol buranin havasini yumusatsin diye yapilmis ama cok bir etkisi olmamis sadece gol kenarindaki yerler olumlu etkileniyor golden.
Nem orani % 40 larda yada altinda terlemiyorsunuz ama gunes suyunuzu emiyor. Hava burda surekli super ve ayrica yagmurda nerdeyse her gun 1 saat yagiyor.

Bolge dumduz ne yokus, ne tepe, ne de bir cukur.
Burda yakinda selaleler var, birde unlu Kristal taslarinin bulundugu yer.
Gelirken bir kac kristal getirdim arkadaslar size verecegim. Oldukca guclu bir tas, yerinden geliyor...

Bir yuruyuse gittim senatonun ve bakanliklariin oldugu bolgeye, inanin bakanliklarin oraya gelip gelmedigimi anlamadim, yazilar olmasa hic bilmiyecegiz.
Ne bir polis ne bir konvoy yok hic bir sey yok.
Sakin sakin, hatta resme bakarsaniz bakanliklarin dibinde seyyar saticilar.
Bakan bile cikip sokakta yiyiyormus.
Bizimkiler baska sey yer dedim, bunu yemez..

Sehrin plani ucak seklinde yapilmis, iki kanat uzerine kurulu...
Bu kanatlarda boylu boyunca gidin, gelin...
Cok unlu bir mimar var burda, su an 90 yasinda hala tasarim yapiyor. Sehre cok garip eserler katmis. Bir tanesi bu garip kilise...

Kavsaklar cok ilginc, ben ancak 5.inci gun araba kullandim.
Herkes kurala uydugu icin garip bir durum, bizde diger surucuye guven olmaz dedim. Giris cikislar cok alisilmamis sekilde yapilmis. Bir kavsak resmi iste yaninizda.

En guzel olaysa evde bulusma, en cok talep goren bulusma sekli. Buradayken 2 ev partisine -ki cocuklar da geliyor bu partilere- 2 aksam yemegine, bir de pizza partisine katildim.
Pizza partisi bombaydi. 18 adet pizza hamuru acip firina verdim. Acayip zevkli, Turkiye'de de yapmaliyiz.
Tum puf noktalarini ogrendim, aslinda onlarda benden baya bir sey kaptilar... Hamur acani az bulunuyormus.
Benim mutfak merakim boyle, 4 saat ayakta kalip 40 kisiye pizza yapmak delilik hakkaten..

Yarin size buradaki her din icin ortak merkez kabul edilen bir yerde yasadiklarimi yazacagim.

Brasilia'nin icinden sevgiler...

24.09.2009
14:46

21 Eylül 2009 Pazartesi

Birazda Brasilia

Yaz yaz derken kimlerleyiz goremedik.

Aslinda bir cok kisi diyorum da tabii Adriana'yi ilk siraya koymak lazim. Istanbul'a bundan 1 sene once gelmisti. Bizim evin en cok misafir agirladigi donemlerde bizle beraberdi. o karmasayi yakindan bilen biri.
Bana da gel istedigin kadar kal demisti.

Bugun ondan ve ailesinden bahsetmek istedim.

Sanki evde gibiyim. Sabahlari Adriana'nin isleri oluyor o ise gidiyor, bende sehirde arkadaslarla yada sehrin degisik yerlerindeki olaylarla ilgili kesfe cikiyorum. 
Evde hersey var, Adriana ozellikle de dikkat ediyor eksik bir sey olmasin diye. 
Ailesi ile de yemek yedik gayet duzgun insanlar.

Ilginc yanlari cok, babasi cok siki bir katolik, elimi cevirsem hac vardi evde, e tabii boyle olunca dini espriler biraz yavasladi. Aman ne lazim hac bu boru degil.

Burda aile iliskilerinde her hafta arasi bir ogle yemegi yemek ve haftasonlari annelerin evine yemege gitmek var. Dedimki bizde kaynana evde kalir, gozleri dondu. Kadin fena oldu. Cok komikti inanamadi.
Aslinda evleri gayet musait ev degil zaten baska bir sey olmus artik.
Bir ara evde kaybolunca millete seslenmek zorunda kaldim.

Kiz kardesinin iki cocugu vardi. Onlara bizim Turkiye'nin en iyi faturaya sifir ekleyen sirketi TurpCell sapkalari getirdim cocuklar delirdi, sapkalar super.

Burda yemekler harika, tadindan yenmiyor. 8 kilo verdim. Yani mesela, pilav geldi allah dedim tanidik. Icine konanlari soyluyorum KOKONUT, Peynir, Sarimsak, pirinc. Heralde pirinci yanlislikla koyuyorlar.

Muz cok onemli bir yiyecek burda, muzun her seyi yapiliyor.
Gecen gun kizartmasini yaptilar yagda.
Arkadaslar saka degil, mangalda yaptilar barbekude.
Hadi hepsi ok dersin ama en son dun, pizzada kullandilar. Sweet pizza diye.
Yani siktirin dedim...

Yanliz olsalar baska yere de kullanacaklar, allahtan toplum icindeyiz.

Burda hersey ot bazli, birde tropikal meyve. Otlarla meyveler ayni kapta yeniyor.
Yahu insan bir restauranta gider ve orda acik bufede hic tanidik bir sey  bulmaz mi?
Bulduklarim var. Patates, domates, patlican. ekmek, sogan (lulu bilir sogani sevdigimi)... Yok vallahi de yok. Birde pancar gordum, ama taniyamadim...

Annesi domuz yermisin dedi, valla tanidik diye onu yicektim. Hic olmadi domuzu biliyoruz.
Bir meyve tabagi resmi var bakarsiz halimi anlarsiniz. Hangisini istersin dediler, cocuk gibi onu da bunu da halindeyim...
Ha bu arada Kaju ile gercek tanismayi yasadim merak edenler cok guzel bir meyve olan kajunun da resimlerine baksin. Tabaktaki kirmizi zimbirti, tepesinde kuruyemis var.

Gelelim renklere, burda kanarya milli renk, hos tabi bizde de oyle dedim. En buyuk Fener cunku dedim, biliyorlar. Alex-Andre-Zico-Roberto... 
Ilk gun herkes sari giyinmisti, Canario... Bende...
Kafamdaki de Turban dedim, korktular biz Turkler bununla gezeriz dedim yada koyunlar vardir turbanla gezdiriliriz (kukla gibi giy turban..), Inandilar ama ben dayanamadim cikarttim. 
Onlarda rahatladi, bende...

Iste Brezilya bu karmasik renklerle, 26 eyaletin olusturdugu bir ulke...

Neresinden bakarsaniz bilemem ?

21.09.2009
22:11




Salatalarin Dunyasi

Bugun otcul bitkilerden bahsetmek istedim.

Bildiginiz gibi bitki cok etkili ve verimli bir canlidir, degisik ozelliklerinin yaninda ilk basligi tum bitkilerin yesil olmasidir. Bunun pek tabii ki dunya dengesi ile ilgili bir nedeni var. Foto sentez; siz simdi baslarim fotosentezine diye gireceksiniz olaya. Bu islemi bilmeyeniniz cok azdir ama, tekrar etmekte yarar var.

"Fotosentez, bitkilerde ışık enerjisi kullanılarak organik bileşiklerin üretilmesidir.Havadaki karbondioksit güneş enerjisi kullanılarak, nişasta ve diğer yüksek enerjili karbonhidratlara dönüştürülür. Karbon kullanıldıktan sonra ortaya çıkan oksijen ise havaya bırakılır. "

Bu bilgi heralde hepimiz icin simdi ortak oldu.
Peki simdi cerceveyi biraz derinlestirelim.

Acaba bitkiler neden yesildir. Bu kismi bizi ilgilendiriyor cunku, bu bir isaret aslinda hepsinin ortak bir amaci oldugu ve bu amacta yansima yapan pigmentlerin bize gorundugu hali bu oldugu icin, pek tabii ki kirmizi da olurdu ama o zaman ates rengi ile de karisirdi. Bu bize dunyada bir cok seyin birbiriyle ciddi baglantisini gosteren kucukde bir ipucu. Herseyin rengi ozenle secilmis.

Gelelim bitkinin yasamina, oldugu yerde sabit kalarak yasayan ve gayette sakin bir yasam suren bir canli, bizler gelisimini goremeyiz, etkisini kisa surede anlayamayiz ama o gelismeye ve buyumeye devam eder.

Bu haliyle bitkinin nerden kaynak bulduguna da bir bakalim. Dunyamizda depolanmis ve akiskan (yani o an hazir bulunan) dogal kaynak turleri var. Daha iyi orneklemek gerekirse mesela petrol depolanmis bir kaynak, ama ruzgar yada nehirlerin akisi bunlar akiskan kaynak. Ikinci grupta potansiyel bir enerji var ama ilk grupta gercek elle tutulur depolanmis bir enerji var.

Peki bunun bitkilerle ilgisi nedir?

Aslinda bitki ile cok ilgisi yok konunun gidecegi yer daha farkli, lakin bitkiyi once anlatalim.
Bitki gelisirken akiskan kaynaklari kullanir, yani gunes akiskan kaynagini alir, hava ile birlestirir ve dunya uzerinde zararli gordugu karbonu bunyesine alarak yine akiskan enerji su vasitasiyla kendinde depolar. Bu haliye bitki oldugu yerde hem depolanmis kaynak yaratir ilerisi icin, hemde akiskan kaynagi verimli sekilde yasaminin ilerlemesi icin kullanir. Birde cogu bitkiler yan urun olarak  diger canlilara akislan enerji kaynagi olur. Mesela salatalik gibi...

Siz evinize gider sofrada salatayi yersiniz afiyetle... Ohh akiskan enerjiden faydalandim bir de organik.

Peki simdi geleim size, bakalim bir salatadan farkiniz neler?
Ya da daha iyi bir tabirle hiyar misiniz degil misiniz?

Kisa bir gun ozeti geceyim. Sabahlari kalkarsin cesmende hazir su vardir, cesmeyi acarsin dislerini kimyasallarin bini bir para urunlerle dislerini fircalarsin eger macunun bittiyse  plastik dis macunu kabini cope atarsin. Eskiden bunlar metaldi  son kalan macunu icinden cikartmak zordu, simdi plastik oldu sonuna kadar macun cikiyor diye bir de sevinirsin. isine gelir ya. Daha daha daha. Bilmessin o plastigin 10.000 yilda yok oldugunu.

Akittiyin suyun haddi hesabi olmadan gecirdigin banyo sefasindan sonra iceri gidersin, kahvalti icin hazirlanan yiyeceklere bakip sukredersin, o da var bu da var. Kahvaltini bitirince, tabagina donup bakmassin, bir princ tanesi yada bir parca ekmek kalmismi. Hiyardan farkin bu iste, bir bitki olarak hiyar olsan o bitki yaninda kalmis yiyeceklerin curumesini oldugu yerde bekler ve sonra onlari kendisine guc verecek gubreler halinde alir. Sense onlari tonlarca copun heba oldugu bir alana postalamak uzere masada birakirsin.

Ise dogru yola cikarsin super bir aracin vardir, trafikte 1 saat yol gidersin, bakarsinki herkes tek arabalarda, yukle gazi kullan benzini ilerle de ilerle ha bunu yaparken hem depolanmis dunya enerjisini kullanirsin, hem de uzerine gelen gunese kufredersin, o gunesin o benzini binlerce yuzyilda yarattigini unutarak. Depolanmis enerjilerin sinirsiz olmadigini hatirlamayarak.

Ise gidersin uzerinde cok guzel giysiler vardir, herbirinin uzerindeki desenleri ve boyalari yaratmak icin kullanilan toksiklerin ve suyun hesabini bile bilmeden boburlenirsin. Yeni aldim. Guzel degil mi, sormadan biri sana der cok yakismis. Off dunyalar senin olur, dunyalari kaybettigini bilmeden kendinden gecersin.

Ofisine girersin, muhtemelen bir bitki vardir ofisinde sularsin onu, cok guzel yetisiyor ne tatli diye onunla konusursun, yada yuzune bakmassin Ayse hanim bu bitki solmus alin burdan diye seslenirsin. O ne amacla ortaya cikmis ne yapar sana nasil yardim eder farkinda bile olmadan...

Iste boyledir salatalarin sakin dunyasi, akiskan kaynaklari verimli kullanir ve depolarlar.

Simdi dusunuyorum, acaba onlar mi hiyar ben mi, ben bu haliyle hiyar olmayi secerdim acikcasi..

Secim sizin...

Tum hiyar arkadaslarimi seviyorum...

21.09.2009
11.11
Brasilia

DreamerS

Bir suru insanla yazistim, buradakilerin de bizden farki yok, yes baba ooo super goruselim diyorlar, gerisi zor geliyor. Kendine saygi ile ilgili...

Yola etkisi olanlarla karsilasirim diye dusunuyorum oyle de oldu.

Aksamustu bir arkadasla bulustuk, Brasilia da yasiyor. Oldukca karmasik bir dunyasi vardi basinda da sezdim zaten. Beni bayiltacak halinden kendimi siyirmak ve oldugum konumda kalmak icin herseyi serbest biraktim. Anlatmaya basladi, islerin, ortamin sehrin, insanlarin, yasamin her noktasinda zor yerlerini hem goruyor hemde gosteriyordu. Bana 'umutsuzum' dedi...

Orda simsekler cakmis olacak ki iki adim ileri dogru yoneldim ve gozlerinin icine bakarak, umut bir varolus degil bir histir. Hissin -suz olani olmaz his vardir ama sen onu engelleyecek kalemleri tasimaktasindir; Simdi birak o engel kalemlerini ve mutlu kismindan ilerle kesfet icindekini dedim.
Cocuk da iki adim geri cekildi.
Haklisin..
Cok derdim degil hakli olmak, bu senin yolun ister ilerlersin istemesen yasamin bu yol icin sana hatirlatmalari sunmaya devam eder.

Bana ertesi gun e-posta atmis, buyuk bir farkindalikti diye. Bazen yansimalar kapilari kiriyor. Onun icin hayirlisi...

Aksamustu bir grup geldi bir cafeye, burda cafelerde ve evlerde bulusmak cok alisilagelmis bir durum. Cunku sokaklarda oyle caddeler var ama, insanlar yurumuyor Birlesik Devletler gibi burasi, herkeste araba noktaya gidiyorlar. Bir de parklar dolu bir cok insan spor yapiyor.
Benim gorusecegim kisi iki arkadasiyla geldi.
Surekli gulen biri, sordum yani ne diye guluyorsun.
Agzi, yuzu ve gozleri boyle kalmis gibiydi.
Aslinda diplomatmis, bir de isi de karmakarisik anliyacaginiz. Dediki ben mutlu oldugum seyleri surekli yapiyorum ve bundan da keyif aldigimdan surekli guluyorum.

Konu tabi derinlesecege benzerdi, diger bir arkadasi Japon du, o da kendinden bahsetti, patronu ile yasadigi sorunlari anlatti ona bagirmis, bu tabii alisilmadik bir durum. Beni kovsunlar diyordu.

Bir digeri son 3 yilda degisim gostermis ve hayatindaki bir cok noktayi yenilemis ve degistirmis biriydi.

Baya farkli kisilerden olusan bir gruptu, sonra gruptaki Fernanda, Fabriciso icin sunu dedi, birden bire, onun kendi dunyasi var ve o yarattigi yerde hem mutlu hemde ozgur.
Vay, yine icsel bir aciklama oldu bu, Fabricio ya donup onun gercek bir hayalci olabilecegini soyledim.

Hikayesini anlatti, sonra son yolculugundan bahsetti. Antalya'ya tatile gelmis ve Antayla'yi secerken en ufak bir fikri yokmus neden orayi sectigini ve geldigini... Hisssettigi bu olunca oyle kapilar acilmiski kendi de hala saskin, ardindan Istanbul'a gittim bir goreyim diye o hissi alamadim dedi.
Yolculuk onun akisi icin bir acilim olmus sonra istediklerine yonelimde ic sesini dinlemeyi cok sevmis.

Bunu durumun gercek bir Dreamer icin oldugunu soyledim, bilemem dedi ben boyle hareket ediyorum. Ogrendin o zaman dedim. Adini da koymus olduk.

Son olarak sunu soyleyince koydugumuz adin saglamligini bir kez daha derinden hissettim.

Ben dedi, kisisel gelisimle yada detaylariyla ilgilenmiyorum, o cerceveye bakmiyorum ben akisinda gidiyorum ve istedigim hissettigim noktaya gidiyorum. Bunun icin arac aramama gerek gormedim, arac benim.

Iste dedim, bundan sonra senin DREAMER statusunden dusmen zor.

Belki de cogumuzun yapamadigi disa bagliligi degil, icsel gercekligi ve hissiyati takip eden biriydi Fabriciso...

Yol kesisir ve kisi gorunur...

Bugun boyle gorundu.

Excursionist Dreamer.
srcn

21.09.2009
10.04